AYDOĞAN' IN TARİHÇESİ |
|
Aydoğan Köyü’nün kimler tarafından ve ne zaman kurulduğu konusunda elimizde kesin bilgiler yoktur. Ancak eski adıyla Örenik'te insan yaşamının yaklaşık bin yıllık bir geçmişi olduğunu söylemek mümkündür. Anadolu'nun Türk egemenliğine girdiği 1071 Malazgirt savaşı öncesinde bütün Anadolu'da olduğu gibi Aydoğan’da da (asıl adı Örenik) Rum ve Bizanslılar yaşamışlardır. Nitekim bugün köy çevresindeki 'kilise ardı' 'haç tarlası', 'Meryem ana’ veya ‘İskender' gibi yöre isimleri de bu durumu kanıtlamaktadır. 1071'den sonra Divriği ve yöresi, Selçuklu Türklerinin bir kolu olan Mengücek beyliğinin kontrolüne girmiştir. Daha sonraları İlhanlılar ve Mısır Memlük Devleti'nin eline geçen bölge Yıldırım Bayazıt zamanında Osmanlıların denetimine girmiştir. 1401'de yeniden Memlüklere bırakılan Divriği-Erzincan yöresi, Yavuz Sultan Selim'in 1516 yılında Memlüklere karşı kazandığı Mercidabık Savaşı ile birlikte kesin olarak Osmanlı toprağı olmuştur. Bağlı olduğu en yakın şehir olan Divriği'ye yaya 8-10 saat mesafede bir dağ köyü olan Örenik köyü sakinleri, yüzyıllar boyunca çok zor şartlarda yokluk ve yoksulluk içinde ve sadece karın tokluğuna, tarlalarını ekip biçerek ve besledikleri hayvanların eti ve sütüyle beslenerek yaşam mücadelesi vermişlerdir. Bu arada gelenek ve görenekleriyle zengin inanç kültürlerini de nesilden nesile yaşatmışlardır. Rum ve Bizanslılar’dan sonra Anadolu'ya Oğuz Türklerinin gelmesiyle birlikte önceleri çok küçük bir köy olduğu tahmin edilen Örenik, çeşitli yörelerden göç almıştır. Sivas Eyaleti Divriği Sancağına bağlı Öreniğin hane sayısı zamanla bu şekilde 80-90’lara kadar çıkmış ve 20-30 haneyi geçmeyen çevre köylere göre 'büyük köy' özelliğini daima korumuştur. Uzun süre de bucak olarak kalan Örenik, birinci dünya savaşına birçok şehit ve gazi de vermiştir. “Bir hususu özellikle dile getirmek istiyorum: Çocukluğumuzun ve gençliğimizin geçtiği ve bu nedenle büyük özlem duyduğumuz köyümüze tarafsız bir gözle bakacak olursak hiç de imrenilecek, heves edilecek ve özlenecek bir yer olmadığını görürüz. Arazi yapısı dikkate alınırsa yerleşmek için de pek müsait bir yer değildir. Bu durum dikkate alındığında akla şöyle bir soru gelmektedir. Hem bizden evvel köyümüzde yaşayan Bizanslılar, hem de sonradan yerleşmiş olan dedelerimiz, bir zordan, bir şiddetten mi kaçarak, yerinde bir deyimle bu “Kuş uçmaz kervan geçmez” köyü yurt olarak seçmişler acaba? Bu düşüncenin haksız olmadığı kanaatindeyim. Çünkü Türkler 1071 yılında Anadolu’ya girmişler ama, Anadolu’ya yıllar sonra hakim olabilmişlerdir. Yer yer beylikler kurulmuş, beylikler arasında ve beyliklerle Bizanslılar arasında çatışmalar olmuş, bu çatışmalar Anadolu’yu terk etmek istemeyen Bizanslıların işte böyle ulaşılması zor olan yerlere çekilmelerine ve bizim köy gibi mekanları yurt edinmiş olmalarına neden olmuştur diye düşünmek mantığa da uygundur. Daha sonra çeşitli nedenlerle Anadolu’nun daha verimli yerlerine veya Anadolu dışında bir yere giderek köyümüzü boşaltmış oldukları da doğrudur. İsyan bastırıldıktan sonra birçok köy yakılmış ve mallarına da el konulmuştur. Bir askeri birlik bizim köye de gelmiş, ancak köyümüze asker gelmeden evvel Tuğut’lu Kambur Osman, köyü terk etmememiz, askeri karşılamamız yolunda haber göndermiş. Köylü, iyi niyetle gönderildiğine inandığı bu haber doğrultusunda askeri Kuruağaç Üstü’nde karşılamış ve köyümüz yakılmaktan böylece kurtulmuştur.Koçgiri isyanı birçok acı olaylarla dolu olarak Haziran 1921 de bastırılmış ve elebaşıları yakalanmıştır.
|