HAZIRLAYAN: Eğitimci Yazar Hasan YALINCAKLI
Edebiyat tarihimizde halk ozanları arasında mümtaz bir yer işgal etmiş olan Kul Himmet Üstadım bizim köylü olup Çinçangil’dendir. Asıl adı İbrahim’dir. Hayatı hakkında elimizde kesin bilgiler yoktur. Ancak tabii ki her ozanın olduğu gibi Kul Himmet Üstadım’ın da bir hayat hikayesi vardır. Osmanlı döneminde daha ekin tarlada iken bir memur gelir, ne kadar buğday çıkacağını tahmin eder ve bu miktarın onda birini harmandan sonra vergi olarak devlete vereceğini köylüye bildirir gidermiş. Bu kişilere ‘Şahna’ denirmiş. Harmandan sonra köylü tespit edilen buğdayı, gösterilen bir yere teslim edermiş. Kendi mahsulünden verilen bu vergiye ‘Aşar’ yahut ‘öşür ‘denilirmiş.
Örenik (Aydoğan) köylüleri de öşürlerini Erzincan İline bağlı Altuntaş nahiyesine teslim ederlermiş. Aşık İbrahim de delikanlı çağına girerken bu vergiyi diğer köylülerle birlikte Altuntaş’a götürüyormuş. Yukarıköy'ü geçtikten sonra Oluklu Pınar denen yerde İbrahim’in merkebinin ayağı kırılmış. Köylüler mecburen İbrahim’i orada bırakarak yollarına devam etmişler. İbrahim üzüntüsünden ağlarken yaşlı, sakallı, elinde sopa ile bir adamın geldiğini görmüş. İbrahim’in yanına gelen bu zatın sorması üzerine İbrahim durumu izah etmiş. Derviş kılığındaki bu kişi evvela ‘merkebin yükünü beraber indirelim’ demiş ve indirmişler. Merkep yere basamıyormuş. Ancak ihtiyar, merkebin ayağını ovunca merkep yere basmış ve yürümüş. Derviş İbrahim’e ‘bak merkebinde bir şey yok, sen yüzünü yıka gel, merkebi yükleyelim yoluna devam et’ demiş. İbrahim yüzünü yıkayıp gelmiş, derviş ona yüzünü silmesi için bir mendil vermiş ve İbrahim yüzünü sildikten sonra mendilini dervişe iade etmek istemiş; ancak derviş ‘sende kalsın’ demiş ve almamış. Merkebi birlikte yüklemişler. İbrahim bu kişiye kim olduğunu sormuş, Derviş ‘ben de senin gibi Allah’ın bir kuluyum adım da Himmet’ demiş. İbrahim azığından iki adet peksimet çıkarıp dervişe ikram etmiş. İbrahim, merkebini sürüp köylülere yetişmiş. Aşar vergisi buğdayını teslim etmiş ve dönmüş.
Aradan yıllar geçmiş. İbrahim Uluçorak’taki evciğinin önündeki tarlasını sularken atlı bir kişinin yol üzeri olmamasına rağmen kendisine doğru geldiğini görmüş. Karşılamış, evinin önündeki sekiye birlikte oturmuşlar. İbrahim henüz pişirmiş olduğu bulgur çorbasından misafirine de ikram etmiş. Misafir de heybesinden iki adet peksimet çıkarıp birini İbrahim’e vermiş. Hala tazeliğini koruyan bu peksimetler İbrahim’de aşıklık ateşini yakmış. Sofrayı kaldırıp döndüğünde misafiri ve atını bulamamış. Bu olaydan evvel şiirlerini Aşık İbrahim mahlası ile yazan aşık, bu olaydan sonra şiirlerini KUL HİMMET ÜSTADIM mahlası ile yazmağa başlamıştır. İsmail Ağa dedem ‘Ben Kul Himmet Üstadıma yetiştim’ dermiş. Yetiştim demek 8-10 yaşlarında olduğunun ifadesidir. Yukarıda da ifade edildiği gibi İsmail Ağa Dedem 1795 yıllarında doğduğuna göre Kul Himmet Üstadım on dokuzuncu yüz yılın hemen başlarında vefat etmiştir. 1779 doğumlu bir oğlunun nüfusta kaydına rastlanmıştır. Bu duruma göre, Kul Himmet Üstadım’ın yaklaşık 1740 yıllarında doğmuş olduğunu ifade etmek mümkündür.
Bizim köylü, yani Sivas ili Divriği ilçesi Örenik köyünde doğmuş ve yaşamış olan Aşık İbrahim (KUL HİMMET ÜSTADIM) kendisinden yaklaşık 150 yıl önce Tokat'ın Almus İlçesinin Görümlü köyünden yaşamış olan KUL HİMMET'ten ve şiirlerinden çok etkilenmiş bu nedenle de onu kendisine manevi usta seçmiştir. İşte "Kul Himmet Üstadım" mahlasını kullanmasının bir diğer nedeni de bu olmuştur. Edebiyatçılar ve araştırma yapmadan antoloji derleyenler çoğu zaman bu iki ozanın şiirlerini hep karıştırmışlardır. Bu nedenle mahlası ‘Kul Himmet Üstadım’ şeklinde olan şiirler Tokat'lı Kul Himmet'e ait olmayıp, Örenikli Kul Himmet Üstadım'a (Aşık İbrahim) aittir. Buna dikkat etmek gerekir. Kul Himmet Üstadım Yalıncak Ocağı talibidir ve her Alevi Türk ozanı gibi Allah, Muhammet, Ali çizgisinde şiirler yazmıştır.
***************************************************************************************************************
*********************************************************************************
Sevgili Dostlar,
Sureti aşağıda bulunan, Örenik köyünden Kul Himmet Üstadım ile Ezeli'nin kısa özgeçmişleri ile şiirlerinden birkaç örneği hazırlayarak Sivas'ın ve Sivas'ın sahip olduğu değerlerin tanıtılmaya çalışıldığı (sehrisivas.com) ve (zarakultur.com) adlı web sitelerinde yer almak üzere adı geçen web sitelerinin moderatörü Zaralı gazeteci dostumuz sayın Yakup Kadri Bozalioğlu'na gönderdim. Hatta bugün hayatta olan ozanlarımızdan Kangal'ın Karanlık köyünden Kul Kanberi'nin özgeçmişi ve şiirlerinden bir demeti de aynı şekilde Yakup Kadri Bey'e ilettim.
Bizden sonraki nesillerimizin, değerlerimizi ve kültürümüzü unutmayarak yaşatmaları ve sahip çıkmaları için herkesin elinden gelen katkıyı vermesi gerektiği inancıyla....
Mehmet Aydın / 04.02.2019- Ankara
KUL HİMMET ÜSTADIM
(AŞIK İBRAHİM)
Türk Edebiyatı tarihimizde halk ozanları arasında mümtaz bir yer işgal etmiş olan Kul Himmet Üstadım Sivas ili Divriği ilçesi Örenik (Şimdiki adı Aydoğan’dır ve 1996 yılında İmranlı ilçesine bağlanmıştır) köyünde doğmuş ve aynı yerde yaşamıştır. Asıl adı İbrahim olup Çinçangil sülalesindendir.
Hayatı hakkındaki bilgiler; yaşlı Öreniklilerin dedelerinden dinledikleri ve günümüze kadar ulaşan anlatımlarının yanı sıra yapılan bilimsel araştırmalarla ortaya çıkmaktadır. Özellikle eğitimci yazar İbrahim Aslanoğlu’nun araştırması, 1740’lı yıllarda (1743’de) Örenik’te dünyaya geldiğini ve 1820’lerde de vefat ettiğini göstermektedir.
Anadolu topraklarında yetişmiş şairlerin çoğunluğu usta yüzü görmeden kendi kendilerini yetiştirmişlerdir. Bunlar ya rüyalarında Hızır’dan dolu içmek suretiyle onu usta tanırlar, veya ünlü şairlerden birini manevi usta seçerler. İşte Aşık İbrahim’in de Kul Himmet Üstadım mahlasını benimseyip kullanması aynı iki nedene dayanmaktadır.
Şöyle ki; Bu nedenlerden biri kendisinden yaklaşık yüz elli yıl önce yaşamış olan Tokat’lı Kul Himmet’i kendisine manevi usta seçmesidir. Diğer neden ise şöyle bir söylenceye dayanır: Köylülerle birlikte şehre giderken eşeğinin ayağı kırılan Aşık İbrahim, eşeğinin başında beklerken çıkagelen hırpani kılıklı bir ihtiyar ona yardım eder ve kollarını sıvayıp eşeğinin kırık ayağını tedavi eder. Aşık İbrahim’in sorması üzerine, “Ben de senin gibi bir Kul’um, adım da Himmet” der ve kaşla göz arasında kaybolur. Bir süre sonra aynı ihtiyar Aşık İbrahim’in Örenik yakınında Uluçorak denen yerdeki evine misafir gelir. Ancak Aşık İbrahim tanıdığı halde “Sen Hızır mısın..kimsin..?” diye soramadan yine kaybolur. İşte bu nedenlerle Aşık İbrahim şiirlerinde Kul Himmet Üstadım mahlasını kullanmaya başlar.
Yıllar sonra Örenikliler bir gün Kul Himet Üstadım’a, “Aşık, senden sonra yerini tutacak kimse yetişmedi” demişler. O da, “Merak etmeyin, ben ölünce bir kız doğacak, benim adımla nefesler söyleyecek” karşılığını vermiş. Gerçekten, daha sonraları İmranlı’nın Söğütlü köyünde Hacik Kız (Hatice) adında bir şair yetişip, Kul Himmet Üstadım adıyla nefesler söylemiştir. Nitekim Örenik’te daha yaşlı olan köylüler Hacik Kız’ı tanıdıklarını ve 1887 yılında Çengelli’de yaylaya geldiğini anlatmışlardır.
Aşık İbrahim, diğer Anadolu Türk şairleri gibi şiir, duaz ve deyişlerini öz Türkçe ile Alevi İslam öğretisi ve Ehlibeyt sevgisi içerisinde yazmış ve söylemiştir.
Bilindiği üzere Kul Himmet, Tokat İline bağlı Almus İlçesinin Görümlü köyünde on altıncı yüzyılda (1500-1600 yılları arası) yaşamış olan halk ozanıdır. Çoğu zaman bu iki ozanın şiirlerinin karıştırıldığı görülmüştür. Mahlasında ‘Üstadım’ kelimesi bulunan şiirler Kul Himmet Üstadıma, bir başka deyişle Örenikli Aşık İbrahim’e aittir. Bir Cem ayininde izinsiz su içtiği için ‘yol düşkünü’ olmuş, bu durumu da bir şiirinde dile getirmiştir.
Kul Himmet Üstadım ile Tokat’lı Kul Himmet’in yaklaşık 150 yıl arayla yaşamış halk şairleri olduğu, tarihi belgeler ve araştırmalarla ortaya konmuş bir gerçektir. Ancak buna rağmen birçok yazar, Kul Himmet Üstadım’ın şiirlerini Tokat’lı Kul Himmet’e veya Pir Sultan Abdal’a mal edecek tarzda antolojiler ve kitaplar yazmışlardır. Araştırmacı emekli öğretmen İbrahim Aslanoğlu’nun, aşığın 84 şiirine yer verdiği 1976 tarihli ‘Kul Himmet Üstadım’ adlı eserinden sonra yine emekli öğretmen olan bir başka Sivaslı şair Hasan Yalıncaklı’nın (Ezeli) 1995 yılında yayınladığı ‘Kul Himmet Ustadım’ adlı kitabında Kul Himmet Üstadım’ın hemen hemen tüm şiirleri yer almıştır. Ezeli de Kul Himmet Üstadım ile aynı köylü, yani Örenik’lidir.
Bir gün ayin-i Cem’de Dede tarafından düşkün ilan edilen Aşık İbrahim, her nereye gitti ise kimseden yüz bulamamış. Yedi sene dolaştıktan sonra yegane çareyi yine aynı Dedeye yalvarmakta bulmuştur.
Şiir ve deyişlerini saz çalarak da seslendiren Kul Himmet Üstadım’ın (Aşık İbrahim) şiirleri ve deyişlerinden bazıları şunlardır:
Mümin’in Bayramı
Hakiykat evinden haber sorarsan
Mümin’in bayramı Cuma günüdür
Farz’ı ile sünnet’ini tanırsan
Mümin’in bayramı Cuma günüdür
Cuma’yı bilmezsen ektiğin bitmez
Bitse de kendine bir hayır etmez
Elinin yüzünün karası gitmez
Mümin’in bayramı Cuma günüdür
Cuma gelir düzüyorlar sazları
Hak için edilir niyaz nazları
Girer semah eder gelin kızları
Mümin’in bayramı Cuma günüdür
Ben güzel pirime olmuşum hayran
Bir canım var dilin uğruna kurban
İmam Cafer’den kaldı bu yol erkân
Mümin’in bayramı Cuma günüdür
Cuma gelir kaynayıp da coşmalı
Girip aşın kazanında pişmeli
Günden güne Hak lokması pişmeli
Mümin’in bayramı Cuma günüdür
İbrahim’im Hak’tan aldı bir nazar
Gecede gündüzde ismim de gezer
Şıh Şazi’den kaldı erkânı kezar
Mümin’in bayramı Cuma günüdür
Erlere Düşen Gaziler
(Deyiş)
Gözdere’den bağlı bendim
Erlere düşen gaziler
Kalk gidelim Arab oğlu
Erlere düşen gaziler
Pürçekli Dede’ye geldim
Oyuk ile Çamlık derdim
Meryem Ana’ya yüzüm sürdüm
Erlere düşen gaziler
Kuru Ağaç’ta bulduk yolu
İskender Kudret’in balı
Ağca Baba Seyit Kulu
Erlere düşen gaziler
Yanıyor çamın ışığı
Geliyor ecel keşiği
Kayıp çırak yakışığı
Erlere düşen gaziler
Er Mustafam Şah Murat’ım
Geçip gidemem bir adım
Seyit Kulu Pir eşiğim
Erlere düşen gaziler
Kara Ağaç içmiş dem eder
İsmail Dedem Cem eder
Çıplak yâreme em eder
Erlere düşen gaziler
Gediğe yüzümü sürdüm
Murat Dede’de göründüm
Tez muradımı ver dedim
Erlere düşen gaziler
Kara Yakub ile Töner
Gelip yetişmedi hüner
Koyun Baba semah döner
Erlere düşen gaziler
İkizce’den aldık tadı
Yar Ahmed’de yanar odu
Kelce Dedem de Muştucu
Erlere düşen gaziler
Terzi Baba Fadıllıca
Sıyrılmış çıkmış uca
Şıh duruyu guca guca
Erlere düşen gaziler
Ahmet Dede yerin yazı
Deli Ahmet’e uğrat bizi
Oradan yolumuz Sarp Gazi
Erlere düşen gaziler
Geze geze geldik Çit’e
Selam sana Pire Dede
Ver muradım Bari Hüda
Erlere düşen gaziler
Gezdik geldik Nişangâh’a
Arşa çıkardı fizahı
Belen Dedem Kıble Gâh’ı
Erlere düşen gaziler
Belen Dedem Göz Dede’ye
Sığındık durduk Hüda’ya
Karşı gelir gadamıza
Erlere düşen gaziler
Yumurtacı Meryem Ana
Havalandık döne döne
Gölcük yaylana erler kona
Erlere düşen gaziler
Haydar Baba Beş Ağaç’ta
Çok gezdik kayada taşta
Bektaş Dede vardır Kaş’ta
Erlere düşen gaziler
Yolum aştı Huykesen’e
Çağıram İmam Hasan’a
Yâreme bir em desene
Erlere düşen gaziler
Kara Baba Kara Cöğü
İşte geldi göçün öğü
Sana derler yerler yeği
Erlere düşen gaziler
Doğruldu Karlık’ın yolu
Soğuktur çeşmesi gölü
Cümlemizin başı Ali
Erlere düşen gaziler
Karlık’ta eğlendik kaldık
Bent olup bağlandık kaldık
Kul Himmet’ten haber aldık
Erlere düşen gaziler
Gözdere suyun çöğünden
Akar bende gelir her dem
Kul Himmet Üstadım bundan
Erlere düşen gaziler
***
Bir Dost Bulamadım
Seyyah olup şu âlemi gezerim,
Bir dost bulamadım gün akşam oldu,
Kendi efkarımca okur yazarım,
Bir dost bulamadım gün akşam oldu.
Bilmem amelimden bilmem özümden,
İki elim kalkmaz oldu dizimden,
Ah ettikçe kan yaş gelir gözümden,
Bir dost bulamadım gün akşam oldu.
Bozuk şu dünyanın düzeni bozuk,
Tükendi dâneler kalmadı azık,
Yazıktır şu geçen ömrüme yazık,
Bir dost bulamadım gün akşam oldu.
Kul Himmet Üstadım ummana dalam,
Gidenler gelmedi bir haber alam,
Abdal oldum şal giyindim bir zaman,
Bir dost bulamadım gün akşam oldu.
Not: Araştırmacı eğitimci yazar İbrahim Arslanoğlu, son dörtlükte geçen “Abdal oldum..” tabiri nedeniyle bu şiirin Pir Sultan Abdal’a ait olma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtmektedir.
Pir Bugün Bize Geldi
(Deyiş)
Pir bugün bize geldi,
Gülleri taze geldi,
Önüsüre Kamber'i,
Ali Mürteza geldi.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Ali Mürteza Mahım,
Yüzüdür kıblegahım,
Mirac'daki Muhammed,
Alemde padişahım.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Padişahım yaradan,
Okur aktan karadan,
Ben Pir'den ayrı düştüm,
Yüz yıl geçti aradan.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Arayı uzattılar,
Yarama tuz attılar,
Bir kul geldi Fazlı'ya,
Bedestan'da sattılar.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Sattılar Bedestan'da,
Ses verir Gülistan'da,
Muhammed'in hatemi,
Bergüzar bir aslanda,
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Aslanda bergüzarım,
Pir hayalin gözlerim,
Hep hasretler kavuştu,
Ben hala intizarım.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
İntizarın çekerim,
Lebleri bal şekerim,
Ben Pir'den ayrı düştüm,
Göz yaşımı dökerim.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Dökerim göz yaşımı,
Gör Mevla'nın işini,
Keşiş kurban eyledi,
Yedi oğlunun başını.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Keşiş kurban eyledi,
Kafirler kan eyledi,
Gökten indi melekler,
Yer de figan eyledi.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Figan eder melekler,
Kabul olsun dilekler,
Yezit bir dert eyledi,
O dert beni helakler.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Yezit bir dert eyledi,
Melekler vird eyledi,
Pir'im bir şehir yaptı,
Kapısın dört eyledi.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Dört eyledi kapısın,
Lal-ü gevher yapısın,
Yezit şehit eyledi,
İmamların hepisin.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Hasan'a ağu verdiler,
Hüseyin'e kıydılar,
Zeynel ile Bakır'ı,
Bir zindana koydular.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Zindanda bir ezadır,
Cafer yollar gözetir,
Cafer'in de bir oğlu,
Kazım Musa Rıza'dır.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Taki, Naki ağlarım,
Gözyaşımla çağlarım,
Şah Askeri Mehdi'yi,
On ikiye bağlarım.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
On ikidir katarım,
Türlü meta tutarım,
Yüküm lal-ü gevherdir,
Müşteriye satarım.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Satarım müşteriye,
Kervan kalkıp yürüye,
Cebrail huş eyledi,
Cennetteki huriye.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Cebrail huş eyledi,
Hatırın hoş eyledi,
Kanat verdi kuluna,
Havada kuş eyledi.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Kuş eyledi havada,
Gezer dağda ovada,
El kaldırmış melekler,
Saf saf durur duada.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
El kaldırmış hakkına,
İsmi Azam okuna,
İsmi Azam duası,
Tatlı cana dokuna.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Dokuna tatlı cana,
Ağlarım yana yana,
İmamların davası,
Tatlı cana dokuna.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Ulu divan kuruldu,
Cümle mahluk dirildi,
Yezdan işaret etti,
Sur-u mahşer kuruldu.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Muhtar'a hür dediler,
Resul'e nur dediler,
Cebrail darbuk çaldı,
Ali'ye Pir dediler.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Pir dediler Ali'ye,
Hacı Bektaş Veli'ye,
Hacı Bektaş tacını,
Verdi Kızıl Deli'ye.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Kızıl Deli tacımız,
Şah Ahmet miracımız,
Gözcü Karaca Ahmet,
Bunda yoktur yadımız.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah.
Kul Himmet Üstadımız,
Yalıncak duacımız,
Şah-ı Merdan aşkına,
Hak vere muradımız.
La İlahe İllallah,
Hak La İlahe İllallah
***
Gafil Kalma Şaşkın
Gafil kalma şaşkın bir gün ölürsün
Dünya kadar malın olsa ne fayda
Söyleyen dillerin söylemez olur
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda
Bir gün seni götürürler evinden
Hâkk’ın kelâmını kesme dilinden
Kurtulmazsın Azrail'in elinden
Türlü türlü yolun olsa ne fayda
Söylersin de sen sözünden şaşmazsın
Helalini haramını seçmezsin
Kesilir kısmetin su da içmezsin
Akan çaylar senin olsa ne fayda
Sen söylersin söz içinde sözüm var
Çalarsın çırparsın oğlun kızın var
Bu dünyada üç beş arşın bezin var
Bedestanlar senin olsa ne fayda
Kul Himmet Üstadım gelse otursa
Hakkın kelâmını dile getirse
Dünya benim diye zapta geçirse
Kârun kadar malın olsa ne fayda.
***
Âşık İbrahim de bir mâ’na söyler
Âşık İbrahim de bir mâ'na söyler
Ben gidersem ismim kala dillerde
Âşıklar derdinin dermanın söyler
Ben gidersem ismim kala dillerde
İnil inil inilerim zar deyü
Gün perdeye indi vakit dar deyü
Önümüzde âşığımız var deyü
Ben gidersem ismim kala dillerde
Ötesi yok imiş burc-ı fenanın
Yalan değil bu sözüme inanın
Kesildi kısmetim tükendi nanım
Ben gidersem ismim kala dillerde
Neden ola bu âşıklar gülmedi
Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı
Kadim değil giden geri gelmedi
Ben gidersem ismim kala dillerde
Toplansın kavimler gelsin yârenler
Ölüm ile ayrılığı bilenler
Kadim imiş emaneti verenler
Ben gidersem ismim kala dillerde
Mimar gelip tabutumu düzünce
Kaldırıp cenazem yerden üzünce
Kadir Allah fevt kalemim yazınca
Ben gidersem ismim kala dillerde
Kul Himmet Üstadım sevgi sır ola
O da iki değil hemen bir ola
Bir yâr bul ki mahşer günü yâr ola
Ben gidersem ismim kala dillerde...
**
Hazırlayan: Gazeteci-Yazar Mehmet Aydın
*****
EZELÎ
(Hasan Yalıncaklı)
(Fotoğraflı)
Şiirlerinde “Ezelî” mahlasını kullanan Eğitimci, öğretmen, şair ve yazar
Babası Mustafa, annesinin adı Selvi’dir. Hasan Yalıncaklı, ilkokulu Örenik’te okudu. Her köy çocuğu gibi o da koyun, kuzu ve keçi peşinde çobanlık yaptı. Tarladan sap taşıdı, harmanda döven sürdü. Çengelli dağının yaylasından eşek sırtında köye yoğurt-ayran getirdi.
Sivas’ın Yıldızeli ilçesi Pamukpınar Köy Enstitüsü’ne 1942’de kaydolan Hasan Yalıncaklı, bu okuldan 1947 yılında Öğretmen olarak mezun oldu. Orta Anadolu’nun çeşitli köy ve kasabalarında yıllarca öğretmen ve idareci olarak çalıştı. Son olarak Ankara’da uzun yıllar Çankaya Kaymakamlığı İlköğretim Müdür Yardımcılığı görevini sürdürdü ve emekliye ayrıldı. Şiir yazmanın yanı sıra Anadolu’da görev yaptığı yılarda çok sevdiği Anonim Halk Türküleri’ni de toplayarak derledi.
Şiirlerinde saygıyı, ilgiyi ve sevgiyi üçgenleşmiş bir biçimde sevda ile aşkın mekanında gördüğünü ifade eden şair, yürek merhametindeki gönül yangınının ocaklarının başında ısınarak oturduğunu da anlatır.
Görevini sürdürürken Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi’ni de bitiren şair, onsekizinci asırda Örenik’te doğan ve orada yaşayan halk ozanı Kul Himmet Üstadım’ın (Aşık İbrahim) menkıbeleri, hayatı ve şiirlerini içeren ‘Kul Himmet Ustadım’ adlı kitabı yazarak Türk kültür hayatına kazandırdı. Hasan Yalıncaklı’nın 1995 yılında basılan bu kitabı Kültür Bakanlığı’nca Türkiye genelindeki tüm il ve ilçelerde bulunan kütüphanelere dağıtıldı. Emeklilikten sonra Ankara’ya yerleşti ve 2011 yılında 85 yaşında vefat etti.
Yayınlanmış olan eseri:
Kul Himmet Ustadım (172 sayfa)
REM Organizasyon ve Tanıtım Hiz. Tic. Ltd. Şti.
İstanbul Cad. Devrez Sok. 11/1 B.Sanayi/ ANKARA
Baskı: REM LTD. ŞTİ. – 1995
Ezeli’nin hayatı ve şiirleri, yeğeni olan gazeteci-yazar Mehmet Aydın tarafından 2018 yılı sonlarında yaklaşık 400 sayfalık bir kitap şeklinde baskıya hazır hale getirildi.
Ezeli’nin yüzlerce şiirinden birkaçı şöyle:
Gördüm
Bir tatlı dil ile bir güler yüzü,
Aşk dolu yüreği yaşlıca gözü,
Bana doğru dönmez son kalan özü,
Yüzüme kapanan kapılar gördüm.
Sanmayın naçarım hurç omzumda,
Kıramam keyfimi kalsın dozunda,
Bilir misin tadı vardır buzun da,
Bal dolu petekte acılar gördüm.
Ha desem üç konak beş hanım vardır,
Aşksız bu gönlüme dünya da dardır,
Varlık dediğinde ilk yağan kardır,
Bir seher vaktinde yel almış gördüm.
Yürekten bağlıyım kaşı karaya,
Dünya varlığını sokmam araya,
Yelkenim önünde durulsa derya,
Esen aşk yelini dur olmuş gördüm.
Ezeli uslan da durul deryanla,
Gözünden dökülür yaş damla damla,
Karanlık dünyada son kalan mumla,
Mekânsız el için yanarken gördüm.
Turnam
Turnam gider isen sen bizim köye
Kerem et selâm’ım götür yare ver
Eğer beni turnam sana sorarsa
Sakla bergüzar’ım benden yare ver
Dağlar geçit vermez bekle bahar’ı
Hesap et yücede poyrazı kar’ı
Sana açık olsun dostun yolları
Sakla selâmımı götür yare ver
Soğuk sulu yaylalarda eğlenme
Kıymet bilmeyeni çağırma dem’e
Elâ gözlerine çekilmiş sürme
Sakla selâmımı götür yare ver
Çengelli’nin eksik olmaz tipisi
Çağırsan bülbül’ü gelir mi sesi
Maral’ımın gül kokuyor nefesi
Sakla selâmımı götür yare ver
Karlık Baba toplar eri eren’i
Eksik olmaz onun her vakit dem’i
Bahar geldi turnam bekliyor seni
Sakla selâmımı götür yare ver
Ezeli gurbeti bağla sıla’ya
Kanatsız olanlar gidemez yaya
Biz de mekân kurak yıldız’a ay’a
Sakla selâmımı götür yare ver
***
Közü Ne Bilsin
Pir elinden dolu içip kanmayan
Hak darında Ar suyunda yunmayan
Mecnun olup aşk çölünde kalmayan
Gönül ocağında közü ne bilsin
Bir gönüle girde yan baştan başa
Aşkın deryasında sarılma taşa
Sakın zehir katma dökülen yaşa
Destisi boş olan özü ne bilsin
Birlikte Hak varı durur yücede
Naz olur toplanır yar ile tende
Sevdayı görmeyen yaşlı gözlerde
Kara kaş altında nazı ne bilsin
Yar bağına varıp gülü dermeyen
Aşk oduna yanıp serin vermeyen
Yürek yarasına merhem olmayan
Dört mevsim içinde yazı ne bilsin
Vefasız olana açma derdini
Acı sözler ile yıkar bendini
Benlik pazarında satsa da seni
Darasız terazi yozu ne bilsin
Ezeli turab ol düzen yok dilde
Müşkülat kemeri bağlı belinde
Her sözün manası olsa da telde
Perdeyi bilmeyen sazı ne bilsin
Dost İncinmesin
Yıkma gönül hanesini
Dinle dostun namesini
Güzel dosta gönül ver ki
Ne incinsin, ne incitsin
Arı’larla kardeş olsun
Karınca’ya yoldaş olsun
Dost evine erken varsın
Ne incitsin, ne incinsin
Bak yaradan ne yaratmış
Gül kokuyu kimden almış
Bu muhabbet nerden kalmış
Ne incinsin, ne incitsin
Bir ekene bin vereni
Dost gözünden yaş sileni
Bulursan halden bileni
Ne incinsin, ne incitsin
Dost özünde toprak olan
Seher vaktı menzil alan
Aşkı dost gönlünde bulan
Ne incitsin, ne incinsin
Dost elinden bade içen
Aşk uğruna candan geçen
Yalan dünya konup göçen
Ne incinsin, ne incitsin
Dost bağına dostça giren
İncitmeden güller deren
Ezeli’yi orda gören
Ne incinsin, ne incitsin
Ata’m
Okuyor özgürce kızı oğlanı
Şahlanıyor tanıdıkça vatanı
Yurdun her yanında ilim kervanı
Çağı bulmak için yürüyor Ata’m
Adın ile dalgalanır bayrağım
Seninle bağlandı insanlık bağım
İlimde sonsuza ulaşacağım
İzinde, yolunda yürüyüp Ata’m
Eser senin biz de bekçileriyiz
Anayurt’ta eğitimin eriyiz
El ele vermişiz serhat gibiyiz
Senin ışığında görürüz Ata’m
Bu yurtta güneşin hep doğacaktır
Sesin semalarda hep kalacaktır
Yaktığın bu ışık sönmeyecektir
Şehirde, kasaba, köydesin Ata’m
Hayat pınarımız şah damarımız
Kalede dikili al bayrağımız
Seninle var oldu ana yurdumuz
Boyandık, rengimiz al oldu Ata’m
Okullar açıldı ana bacıya
Seninle şen oldu bu yurtta yuva
Okuyanlar çare buldu acıya
İlmin ocağını sen yaktın Ata’m
Hürriyet güneşi batmadan doğdu
Elbette bu millet vatan var oldu
Virane’ler yeşillendi bağ oldu
Bağımızın gülü açıldı Ata’m
Başını kaldır da bir bak bu yana
Kadını erkeği geldi yan yana
Kızılırmak, Sakarya seslenir sana
Çağlayan sularda sen varsın Ata’m
Dedemin nenemin sözü seninle
Hatıralar dolu özü seninle
Gençlik şahlandıkça gözü seninle
Bir yumruk olmuşuz izinde Ata’m
Hasadımız toplanınca harmana
Dadaşı, efesi gelir yan yana
Kılıç olduk kalkan olduk vatana
Edirne, Ankara, Kars’tayız Ata’m
Ezeli varlığın tende canımsın
Bayraklar boyadım sen al kanımsın
Sensiz yaşanmaz ki sen vatanımsın
Sen ANADULU’sun yurt oldun ATA’M
***
Bağlı Kalın
Güneş iki değil, ay iki değil,
Türkçe konuşuruz soy iki değil,
Kâinat varında Hakk iki değil,
Çözülmeyin bağlı kalın birlikdeç
Türlü çiçek olsun, bal yapan arı,
Kâmil olan bilir baldaki kârı,
Koparma dalından yeşilken nar'ı,
Sevgi ile bağlı kalın birlikde.
Yönü başka olsun esen yel bizden,
Mekânın sorarsan gelir denizden,
Dostluğu elde tut kaçırma gözden,
Çözülmeyin bağlı kalın birlikde.
Uçamazsın anadan yoktur kanadın,
Hakkı bir bilirsen olur mu yadın,
Birlikle bal olur ağızda tadın,
Çözülmeyin bağlı kalın birlikde.
Ezeli gönlümde Hakk'dır bir olan,
Yapraktır güz ile dalında solan,
Birlikdir gerçeği arayıp bulan,
Çözülmeyin bağlı kalın birlikde.
**********
Hazırlayan: Gazeteci-Yazar Mehmet Aydın